top of page

 Bölüm 1 / Bükreş'e Doğru...

Kurban Bayramı 9 günlük tatil, tatil de illa ki motosiklet yolculuğu demekti bizim için... Niyetimiz şirketten bir arkadaş ile Ege kıyılarını didik didik etme, keyfimizce kamp deneyimi tatma yönündeydi. Son hafta arkadaşın para sıkıntısı ile rotamızı yine tek başımıza Avrupa’ya çevirdik. Gözümüz daha önce gitmediğimiz yerler arıyordu ve en yakın gidilecek yer olarak Romanya’yı gözümüze kestirdik.

Normalde çıkacağımız turlar için haftalarca hazırlık yaparız, gidilecek yerler, yeme-içme önerileri, konaklama karşılaştırmaları vb... Bu sefer tabii bunları yapacak vakit bulamadık. Hem işlerimiz çok yoğun (Part-time gezginlik zor zanaat), hem de vakit çok kısıtlıydı. İlk hedefimizi Bükreş olarak belirleyip konaklamamızı ayarladık, gerisi bir şekilde gelir dedik ve akışına bıraktık.

Her turda yaptığımız gibi cuma akşamı iş çıkışında kimsecikler farketmeden İstanbul’u terkedip aile ocağı Edirnemize geçtik. Çok az muhabbet, kafamızdaki planları aile ile paylaşma faslından sonra hemen yatıp uyuduk. Motosiklet yolculuğu yapıyorsanız, altın kural günü verimli kullanmak. Biz de yaz sıcağının fazlası ile hissedildiği bugünlerde erken kalkıp, sıcaklık hissedilmeden keyifli bir sürüş ile mümkün olduğunca fazla km katetmek istiyoruz.

Böylece ilk kez kullanacağımız Hamzabeyli sınır kapısına ulaştık, tabii tek akıllı biz değiliz ya çok sıra var. Çok şükür motosikletliler yandan ilerleyerek öne geçebiliyor. Bu durumu anlayamayan birkaç kişi homurdandı, hiç motosiklete binmemiş kişilerin empati yapmasını beklemiyorum, başkasına da  aynısını yapmasın diye kibarca durumu anlattım.

-Şimdi siz yaz-kış, soğuk-sıcak,yağmur problemi yaşamadan klimalı kapalı bir aracın içinde gidiyorsunuz ya bizim bu gibi lükslerimiz yok. Tabii ki herkes eşit, benim senin önüne geçme hakkım yok, ancak dünyanın genelinde yazılı olmayan böyle bir kibarlık söz konusu

+Ben gece 3’ten beri bekliyorum, sen geliyorsun hemen öne geçiyorsun. Skdkalsdhahdklahsdfksa

Kazanamayacağınız tartışmalara kesinlikle girmeyin, biz de güldük bu duruma devam ettik yolumuza. Sıkıntısız bir şekilde Bulgaristan sınır kapısını da geçtik. Niyetimiz Bulgaristan’da durmadan Romanya’ya ulaşmak (yaklaşık 400 km) Sürekli köy yollarından geçtiğimiz için, hem uzun hem de yorucu oldu başlangıcımız, Romanya sınırına yaklaşmıştık ki karnımız çok acıktı ve gözümüze güzel görünen bir yer keşfettik. Hızlıca kruvasan,kahve birşeyler atıştırıp yola devam edelim diyerek mekana girdik. Diyalog aynen şöyle;

-Hello!

+Merhaba!

-(Plakayı gördüler galiba, neyse)What do you have for breakfast?

+Omlet var, börek var....

-Çok güzel Türkçe konuşuyorsunuz, nerede öğrendiniz?

+Eee burası Türk köyü burada herkes Türkçe konuşur.

-Hadi ya! Şimdi sen bize güzel bir omlet ... :)

Sen o kadar köy geç gel Türk köyünü bul, bu fırsat bir daha ele geçmez damak tadını bulmuşken karnımızı iyice doyurduk.

Çok mesafe gitmeden Rusçuk’a ulaştık ve Tuna Nehri’ni aşarak Romanya’ya girdik.

 

Hedefimiz olan Bükreş de sınıra yakın bir konumda yer alıyor. Tam öğle sıcağı kendini göstermişti ki şehire girdik, konaklayacağımız eve gidene kadar biraz kan ter içinde de kaldık. Ev sahibimiz Vasiliev bizi bahçe kapısında karşıladı ve RoadRunner’i güvenle parkedeceğimiz alanı gösterdikten sonra evi tanıttı ve gitti.

 

Çok merkezi bir yerdeyiz, kısa bir dinlenmeden sonra şehri keşfe başlıyoruz, eski şehir merkezinde Osmanlı izleri görmek mümkün, neredeyse yüzyıl önce bu toprakları terketmişiz çok uzak bir tarih değil anlayacağınız.

 

Akşam yemeği için de bir mekan keşfettik ‘Caru’cu Bere’ (Bira evi demekmiş) sizi ansızın büyülü bir masal ortamına sokuyor. Bu akşam dışarda oturduk diye tadı damağımızda kaldı, ancak ertesi gün için içerde balkona rezervasyon yaptık. Bu hikayeyi de yarın anlatalım :)

bottom of page