top of page

2. Bölüm / Bükreş Şehir Turu... 

Normalde motosiklet turlarımızda sürekli bir koşturmaca içinde oluyoruz, yaptığımız planlar gün içinde saatlik oluyor neredeyse, en ufak bir aksaklık bize planladığımız bir yeri es geçmeye neden olabilir (Bu sene hiç yaşamadık çok şükür). Bu kadar yoğun tempodan sonra Romanya'da plansız bir şekilde dolaşmak çok garip geldi başlarda, sonra kısa planlar yapmaya başladık tabii :)

Bugün Walking Tour'a katılacağız. Free Walking Tourlar Avrupa'nın bir çok kentinde üniversite öğrencilerinin gönüllü olarak katılıp rehberlik yaptıkları organizasyonlardır. Turun sonunda rehberden memnun kalırsanız bahşiş adı altında ufak bir katkıda bulunabilirsiniz. Sabah erken saatte belirlenmiş ortak bir noktaya geldiğinizde tura katılmış sayılıyorsunuz. Rehberimizin anlattıklarını dinlerken yakın tarih konusunda ne kadar cahil olduğumuzu bir kez daha anladık. Tarihi ile ilgili hikayeyi farklı bir yazımızda detaylıca yazma niyetindeyiz. Turistik olarak ele alırsak konuyu, Bükreş dendiğinde akla ilk gelen yapılardan biri Parlamento Binası, dünyanın en büyük ikinci idari yapısı (1 numara Pentagon), halkın bir kısmı bununla övünürken, bir kısmı da çirkin yapı olarak nitelendiriyor. Önünde yer alan bulvar (Bulevardul Unirii) devasa genişlikte, anlatılana göre Şanzelize'den daha geniş ve daha uzunmuş. Sıradaki durağımız Bükreş'in eski yapısı olan bir ortodoks kilisesi (çok ilgimizi çekmedi) ve hemen karşısında yer alan

Hanu' lui Manuc (eski bir Osmanlı hanı). Hanın güzel bir hikayesi var;

 

Manuc vakti zamanında Osmanlı Sultanı ile arası iyi olan birisi, samimiyete istinaden Osmanlı Sultanı tarafından Moldova Valisi olarak seçilir. Moldova da o zamanlar Rusya'ya sınır bir toprak, sürekli kelle koltukta dolaşmak gerekiyor. Manuc bunun üzerine efendimiz teklifiniz için teşekkür ederim ancak ben Bükreş'te bir Han açacağım, bu görevden azlimi rica ederim diyor, bir şekilde Sultan'ı bu görevle vatana daha faydalı olacağına ikna ediyor ve paçayı kurtarıyor. Manuc tüm parasını bu hana harcıyor neredeyse, hanı inşa ediyorlar, acayip büyük kervanlar için güvenli bir ortam, gezginler için dinlenme mekanı oluyor. Manuc paraya para demez hale geliyor. Sonra sultanı çağırıyor huzuruna, yok ya sonu öyle değildi galiba :) Demem o ki canını kurtardığı gibi, köşeyi de dönüyor. Han uzun yıllar ailesinde kalıyor. 1. ve 2. Dünya Savaşı derken Romanya doğu bloğu ülkeler arasına katılıyor. Tüm mallar devletin mantığı ile kimse hanla ilgilenmemeye başlıyor. Bakım maliyetleri çok yüksek. Çavuşesku'nun devrilmesi ile tekrar elden geçirilip günümüzde otel ve restaurant olarak hizmet vermeye devam ediyor.

Bir sonraki durağımız ise Kont Drakula'nın büstü (Kazıklı Voyvoda) Romanya'da merak ettigimiz konulardan biri de Drakula efsanesiydi, ancak bunu yarın daha detaylı araştıracağız.

 

Sonraki durağımız ise Biserica Stavropoleos, küçük bir Ortodoks kilisesi ancak üzerinde Osmanlı mimarisi kemerler, yunan mimarisi sütunlar görebilmek mümkün, bu yönüyle eşsiz bir mimari sayılabilir.

 

Son olarak ulusal tiyatro binasının önünde tarihi bilgiler paylaşıp, dağıldık.

 Henüz vakit erken, kafamızda köy müzesini gezmek var. Metro ile Universitate durağından Aviatorilor durağına geçiyoruz, sonra çok güzel bir parkın içinden yürüyerek gişesine kadar ulaştık. Bu müzede Romanya'nın dört bir yanındaki köy evlerinin örnekleri yapılmış, insanların hayatı anlatılmaya çalışılmış. Şansımıza içerde festival de vardı, gösterinin küçük bir kısmını buradan izleyebilirsiniz. Biz içeride çok eğlendik, çok yürüdük, biraz yorulduk.

Akşam yemeğine hazırlandık, büyük bir heyecanla Caru'cu Bere'ye gittik. Buradaki atmosfer cidden anlatılmaz yaşanır. Yemek sırasında başlayan dans şovları, yanınıza gelen Charlie Chaplin vb çok büyülü bir yer.

 

Artık dinlenme zamanı bize bu kadar Bükreş yeter!

bottom of page